Kan ve genden hareketle insanların tanıtılması özellikle 1789 Fransız Devrimi ile başladığını/gündemleştiğini daha önce bir kaç defa belirtmiştim. Çünkü, bu dönemde konu ile ilgili okulların açıldığı, birçok kurum-kuruluşun bu yönlü çalışma yaptığı, yasaların hazırlandığına..vs tanık oluyoruz.
Bilinen devletlerin geneli (sağcı-solcu, ateist-dinci..) de bu yönetim şeklini savunuyor ve her ülke kendi ülkesinde ırk tespiti yapmaya çalışıyordu ve bugünde devam ediyor.. Ve ilginç olan, sözkonusu çevrelerde birbirlerini ırkçılıkla suçluyorlar. Evet, halbuki, hepsi aynı düşünceyi/kültürü benimsiyor.
(Bu arada, kan ve ırk’tan hareketle toplumların değerlendirlmesi Aristotales’in de anlayışı olduğunu daha önce paylaşmıştım. Geçelim)
İşgalci Kemalist yönetiminde o dönemde Kürdistanda katliamlara varıncaya kadar, benzer yöntemlere başvurması onun aydın, medeni devlet şeklini savunmasından kaynaklanıyor.. Sosyalist, aydın, demokrat..vb çevreler tarafından desteklenmesi de bu anlayışın ürünüdür. (Aydın/lanma tanımı da Faransız Devrimi’nden geldiğine dikkat edilmeli.!)
Buna çarpıcı bir-iki örnek;
“..Mela Selim, toplantıda Ermenilerden açık bir destek isteyerek İttihat ve Terraki’nin herkese büyük acılar getireceğini ifade etmiştir. Buna karşılık Ermeni cemaatinin verdiği cevap ”İttihat ve Terraki laik bir sistem getiriyor. Bizler bu sistemi savunacağız” demeleri de buradan kaynaklanıyor..
Taşnak Partisi’nin yayını olan Droschak 1916 yılında Cenevre’de Van Direnişi üzerine Fransızca bir kitapçık yayınladı.
Taşnak Partisi, Enver, Cemal ve Talat Paşa’nın başında bulunduğu İttihat ve Terakki hükümetine çağrı yaparak “biz değil Kürdler size ihanet etti” diye yazmaya başladı.. (Burada Cemaat ve Taşnak suçludur, Ermeniler değil.!)
Halbu ki insanlar belli yaştan sonra bir anlamda kendileri olmaya çalışır. Ve bu dönemde onların toplumsal yaşamda herhangi bir kültürü benimsemeye başladığı da görülür.. Daha önce sahip olduğu kültürden uzaklaşır..vs.
Böyle bir durumda, o insanları hala da eski topluma ait olduğunu söylemek, onları öyle tanımak/tanıtmak karma-karışık bir ortamın oluşmasına sebep oluyor..
Örnek; Kişi, toplum, aşiret, parti, devlet.. herhangi bir ideolojiyi/dini benimsediği için, birilerine yardım ediyor veya düşmanlık yapıyorsa, onu savunduğu kültür ile tanıtmak lazım.. Başka şekilde tanıtmak, yani anne-babasından hareketle o kişi tanıtılamaz.. Çünkü, insanları yönlendiren kültürleri oluyor; Fiziki yapıları veya üzerinde yaşadıkları toprak değil..
Aile, parti, devlet..vb herhangi bir toplumun iyi veya kötü olduğu belirtildiğinde yöneticiler dikkate alınıyor.. Yoksa toplumlara ait diğer insanlar/yönetilenler değil.. Çünkü, yöneticilerin benimsedikleri kültür gereği hareket edilmiş, topluma ait kültür gereği hareket edilmemiş..
Örnek;
Kürdistanda toplumsal yaşamın/kültürün değerlendirilmesi yapıldığında hükümet, herhangi bir kurum-kuruluşta yöneticiler dikkate alınır, toplum dikkate alınmaz.. Çünkü, yaşamı topluma sunan yönetimdir..
Ya da; 1950 de Kürdistanlı veya diğer toplumların ne işi var gitsin Koreye. Oradaki savaşa katılsın.. Burada da suçlu Türkiye devletidir, Kürdistanlı veya diğer toplumlar olamaz..
Uzatmadan;
Herhangi bir konu hakkında belirleme yapmadan önce, başta kendimiz olmak üzere birçok toplumun durumu da dikkate alınarak hareket edilmeli ki, (mümkünse) haksızlık yapılmasın.. Aksi takdirde bugün ve gelecekte, kötü olan bir yaşam şekline destek vermiş oluruz, bunda sevdiklerimiz de zarar görecek.. Not; devlet ve yönetimlerden öte toplumları suçlamak, sanki bilinçli bir planın ürünüdür. Çünkü, böyle şekillenen insanlar yönetimlere karşı çıkmadığı gibi, yanı başındaki insanları suçlayacaktır. Evet, çoğu zaman suçlanan kişiler belki de en yakın çevresi veya komşusu olacaktır. Ve böyle bir düşünceden hareketle yadikleri-içtikleri ayrı olmayan çevre/ler bir bakarsınız birbirine düşman olmuşlar..vs.