Yaşamı kolaylaşmasını benimseyelim, bilimselliği değil.! (2)

Herkes sakin bir şekilde kendisine dönmeli!  

İnsan değerlerinden uzaklaşınca, toplumsal yaşamı da dikkate almaz, alışa gelen iyi kuralları bile yok sayar.

Kürdistana gelen veya kendi ülkesinde yabancı olan akımlar öyle bir ortam oluşturmuş ki, sanki ülke kendilerine aitmiş gibi hareket ediyorlar.

 Sözkonusu  kesimler, birçok ülkeyi ve partiyi işgalcilik ve haksızlıkla suçluyor, kendilerine yönelik gelişen haklı tepkileri/dikkatleri buraya çekmeye çalışıyor. Evet, bunu yaparken aslında varolan kötü durumun korunması gerektiğini kendi çevresine anlatıyor.

Çünkü, bunlar biliyor ki sınırlar bir şekilde yeniden belirlendiğinde, insani değerler birçok alanda gündeme girecek.. Daha önce çizilen sınırlar, söylenen ve  yazılanlar,  yalan-yanlış bilgiler olduğu ortaya çıkacak.

Ülke varlığını kabul edenlere yönelik “farklı” kesimlerden saldırıların olması, aynı amaca hizmet eden düşüncelerin birliği olduğunu belirteyim. Bu kesimlerin arada birbirlerine “düşmanca” davranmaları sadece aldatmaya yönelik olduğu bilinmelidir.

 Konuyu fazla dağıtmadan, özellikle Kuzey Kürdistanda sözkonusu durum şöyle bir gelişme gösterdi; Dêsım 38 de yapılan son katliamlar  ve Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin yıkılması ile adeta geri çekilme dönemi sona eriyordu..vs. 

Mele Mustafa Barzani’ nin 1958 de ülkeye dönmesi, ve daha sonra  Güney Kürdistanda 1961 de başlatılan savaş  Kuzey bölgesinde de  bir heyacan yarattı.  Kürdistan davasını savunanlar özellikle tanınmış insanların davaya sahip çıkması düşman akımları korkutuyordu. Çünkü, harekete geçenler resmen Barzani’yi örnek alıyordu.

Bu arada belirtmekte fayda var. Davaya önderlik eden veya katılanların birçoğu daha önce Barzanilerle (Şêx Abdusselam dönemi dahil) ilişkileri olduğu biliniyor. Hareketin köklü bir geleneğe sahip olduğu gizlenmiyordu.. Evet, bu hareket Güneyde olduğu gibi kesintisiz olmadı fakat, kıvılcım da hep devam etti..

1965 te KDPT kurulması da bu dönemde  gerçekleşiyordu. Bu aynı zamanda Kuzey Kürdistan’ da yeni bir gelişmenin önünü açıyordu. (Elbette bundan önce de birçok isimlerle farklı yapılar oluştuğunu belirtelim. Yani yeni olarak bilinen herhangi bir gelişmenin mutlaka daha önce bir zemini olduğunu unutmayalım.!). Bunun farkında olan devlet adeta kendi bürokratları ve birazda toplum içinde kendilerine karşı olarak bilinenleri de yanına alarak bir plan dahilinde hareket etmeye başladı..vs.

Sol fikirlerin etkisi özellikle yüksek okullarda baş göstermesi, burda okuyan Kürdistanlıyı da etkilemişti. Çünkü, TR’ nin kurulmasıyla birlikte  Kürdistanın yok olduğu söylendiği gibi, okulda da verilen eğitimde, bu düşünce gittikçe beyinlerde yer ediniyordu. Devamla, ülke değerlerini savunan  aşiret ve toplum temsilcileri kötü oalrak gösteriliyordu.

Aile içinde bile düşmanlık gittikçe gelişiyordu. (Toplum bilginleri Pir ve Rayberlere yönelik saldırıların bu dönemde başladığını daha önce birçok defa paylaşmıştım. Geçiyorum). Deyim uygun düşerse, sözkonusu devlet; kapitalizm  sosyalizmin alt yapısını oluşuruyor.. şeklinde varolan sol fikirlere hizmet eder gibi görünüyordu. Bugün bile sol kesimde içinde Atatürk hayranlığı burdan geliyor. Arada ona kötü sözler söylemeleri şov oluyor.. Evet, genel hatlarıyla durum böyleydi.

İşte tam böyle bir ortamda “68 Kuşağı” rüzgarı esiyor. Burda bir noktayı belirtelim ki haksızlık olmasın. Bu kesimle birlikte hareket edenlerin en iyi fikir sahipleri de dahil,   bu hareketin ülkeye yararı olduğunu düşünüyorlardı.   Yani bu niyetle hareket ediyorlardı. (Bunu şunun için vurgulama gereği duyuyorum; aslında yapılanlar tam anlamıyla misyonerlikti. Yani Kürdistanı yok sayanların temsilcileri oluyorlardı. Fakat, sözkonusu kişiler bu amaçla hareket etmedikleri gibi, bu kapasiteye bile sahip oldukları söylenmez. Geçelim)

 Uzatmadan,  daha önce de farklı konular ele alındığında bu kesimin ülke içinde oluşturuduğu tahribat birçok yazıda örnek verilmişti.

Birçok insan sözkonusu dönemde yanlış yaptıklarını, hatta Kürdistan davasını savunanlara düşmanlık yaptıkları bile arada söylüyorlar fakat, bunun bilince çıkarılması hala gerektiği şekilde yerini aldığı söylenmez..

Güney Kürdistanda ülke yönetimine karşı çıkan sol kesime yönelik bazı kararlar alındığında, yönetime karşı sert tepkilere sebep olmasının sebebide burdan geliyor. Çünkü, bu kesim hala Kürdistanın ayrı bir coğrafya ve ayrı bir toplum olduğunu, bunun devlet olması gerektiğini ve bunun için neler gerekli ise onun yapılmasının doğal olduğunu..vs bilince çıkararak kabul etmiş değiller..

Dikkat edilirse; bazı devletlerle olan ilişkileri bile tepkilere neden oluyor..

Ne yazık ki Kuzey Kürdistanda ülke davasını savunan içinde bu kesimin etkisi olduğu inkar edilemez. Bunun yıkılması için gerekli şekilde  bir çabanın olduğu görülmüyor.. Sebebide şudur; Çünkü, kimse geçmişiyle hesaplaşma gereği duymuyor.. Yapılan yanlışların/kötülüğün sebeplerine inmiyor. Sadece zorunlu oldukları zaman geçerken bazı olumlu belirlemeler yapılıyor. Hepsi o kadar.

Hal buki, değişim olması için  kötünün yerine, iyi/yeni olanın yerleşmesi şart. Bundan dolayı da köklü bir değerlendirmenin zorunlu olduğu bilinmeli..

Ve ne yazık ki, sözkonusu kesim hala; geçmişiyle gurur duyduğunu söylüyor..     

Yorum bırakın